Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
2- 17.yy. Rönesans’ın elde ettiği sonuçları derleyip düzenleyen, bunlarla birliği olan yeni bir dünya görüşü sunmaya çalışan yüzyıldır. Rönesans ise ortaçağdan yeniçağa ulaştıran geçitti.
3- 17.yy. felsefesi formüllerinde tam bir sağlamlığa ulaşıldığı yüzyıldır. Rönesans’ta ana eğilim otoriteden kurtularak yeni bir dünya görüşünü sunmaktı.
4- 17.yy. felsefesinin ana dayanağı ve metodu matematik fiziğidir. Bu nedenle bu yüzyılda Akılcılık akımı etkili olmuştur.
2. Doga ölçülebilir sayilabilir cinsen birsey olarak kabul edilir. Doga hakkindaki hakkindaki güvenilir bilgiye ölçme ve saynalarla ulasilabilir.Yani fizigin bilhgisine matematik metod uygulanir.
3. Tanri ,doga ile akla ayni ilkeleri vermistir.Bu nedenle doga ile akil , nesneyle zihin arasinda uygunluk vardir.
4. Güvenilir ve kesin bilgnin mükemmel örnegi olarak matematik görünür.
5. Kesin bilgiye ulasmada duyulara güvenilmez.
Bu yüzyılda artık inanç özgürlüğü sayesinde birçok kafadan ses çıkabilmiş ve yeni mezhepler ortaya çıkmıştır ve bunlar aralarında bazen ters düşen yol çizmişlerdir. Bu dönemde ayrıca otoriteden kurtulmanın verdiği özgür düşünce ortamıyla birtakım yeni akımlar ortaya çıkmış. Gerek inanç özgürlüğü gerekse özgür düşüncenin doğurduğu bu kuşkucu-şüpheci ortamda neyin doğru neyin yanlış olduğu belirlenememiştir. İşte bu ortamda güvenilir bir bilgiye ulaştıracak, bir yöntem arayışı ortaya çıkmıştır. Bu arayışlarda Descartes güvenilir bilgi edebilmenin yegâne yolu olarak Matematik yöntemini savunmuştur.
Descartes şüpheyi doğru bilgiye ulaşmada bir araç olarak kullanmıştır. Amacı hiçbir şekilde kuşku içermeyecek kesin bilgiye ulaşmaktır. Olguların bilgisini vermede duyuların etkin rol oynadığını ve zaman zaman insanları yanıltabileceğini belirtir. Bu nedenle bilgi anlayışını oluşturmada ilk adımı her şeyden şüphe ederek başlatır. Bu şüphe deryasında Descartes öyle bir noktaya gelir ki kendi varlığından asla kuşku edemeyeceğini anlar. Bunu şöyle açıklar : “Mademki her şeyden şüpheleniyorum o halde kesin olarak bir şey, benim şüphe duyuyor olduğumdur. Şüphe duyduğum ne ölçüde kesinse, düşünüyor olduğum da o ölçüde kesindir. Çünkü şüphe duymak düşünmek demektir. Düşünemeden şüphe duymak da imkânsızdır. Demek ki düşündüğüm kesinse, düşünen bir varlık olarak varolduğum kesindir.”
Descartes bu akıl yürütmesinden sonra ünlü çıkarımına varır ; “Düşünüyorum o halde varım.” Bu araçsız, doğrudan doğruya kavranan kesin bir bilgidir.
Descartes kendi varlığını kanıtladıktan sonra ikinci adım olarak Tanrının varlığını kanıtlamaya girişir. Bunu da şu şekilde yapar : “Biz eksik varlığız, mükemmel bir varlık değiliz; Eksik varlığın kendi aklıyla mükemmel varlığı bilmesine olanak yoktur. Bildiğine göre Mükemmel varlıkla alakalı bilginin bize mükemmel varlık tarafından verilmiş olması gerekir. Yani Tanrı kendisiyle ilgili bilgileri bizim zihnimize yerleştirmiştir. Biz bu bilgileri doğuştan getiririz.” Descartes bu yönüyle rasyonalisttir.
Descartes, tanrının varlığını kanıtladıktan sonra üçüncü adım olarak varlığın var olduğunu kanıtlamaya çalışır. Tanrı var olduğuna göre âleminde varlığı apaçık hale gelir. Çünkü bu bilgiyi bu mükemmel varlıktan yani aldatma imkânı olmayan bir varlıktan alıyorum. Descartes varlığı sonlu ve sonsuz diye 2’ye ayırır. Sonsuz varlık Tanrı, sonlu varlık ise Madde ve ruhtur. Madde yer kaplayan ruh ise düşünendir. Bu yönüyle Descartes varlık anlayışında Düalist – ikicidir. İnsanı da ruh ve beden gibi iki apayrı varlığın bir araya gelmesinden oluşan birleşim olarak görür. Ona göre hiçbir varlık kendiliğinden hareket etmez. Hareketin nedeni tanrıdır. Nesneler kendi başlarına bir hareketi başlatamaz ve yok edemez. Tanrı evreni yaratırken belli bir plana göre yaratmıştır. Tanrı evreni yarattıktan sonra evrene kendi yasalarını koymuştur. Evren makine gibi mekanik düzene sahiptir. Tanrı evreni yarattıktan sonra evrene müdahale etmez. Bu yönüyle Descartes Deisttir (Deizm). Doğanın yasaları zorunlu ve değişmezdir, bu nedenle doğanın bilgisi kesin ve değişmezdir. Bu nedenle biz açık –seçik bilgiye yani kesin bilgiye ulaşabiliriz.
Descartes insan iradesiyle açık-seçik bilgilere ulaşabileceğini söyler ve bu bilgilerle insan, hayatını düzenlerse ancak o zaman mutluluğa ulaşabilecektir. Ona göre mutluluğu elde etmenin 3 yolu vardır:
- Doğruyu açık – seçik olarak bilmek.
- Doğruyu bütün gücü ile istemek.
- Elde edilmesi imkânsız şeyleri yok saymak ve istememek.
Töz tektir. Bize töz gibi gözüken şeyler tanrının nitelikleri ve yüklemleridir. Tanrının sonsuz sayıda nitelikleri ve yüklemleri vardır.
Bilgi kuramında bilgiyi 3 ayrı düzeyde sınıflandırır.
1- İlk bilgi insanın varlıklarla etkileşimi sonucunda elde ettiği bilgileridir. İlk bilgiler yeterli değillerdir.
2- İkinci bilgiler bilimsel bilgidir. Bunlar mantıksal çıkarımla sonucu elde edilen tümel önermelerdir.
3- Üçüncü türden bilgiler ise sezgisel bilgidir. Bilimsel bilgiye dayanılarak elde edilen bilgidir. Tanrının bilgisi bu bilgiye örnek olarak gösterilebilir.
Özgür olmak bilgiyle mümkündür. Varlığını koruma ve varlığını sürdürme güdüsü kişinin temel hakkı ve güdüsüdür. Bunu yapabilmesi için yetkin ve güçlü olmak zorundadır. Kişi özgürlüğünü ancak devletle sağlayabilir. Devlet yapay bir örgütlenmedir. Devletin amacı bireylerin özgürlüklerini sağlamak ve bireylerin barış içinde ve güvenli şekilde yaşamalarını sağlamaktır. Devletin egemenlik biçimi demokrasi olmalıdır. Demokrasi akla dayalı sözleşmedir.
Aklın kendisinde bulunan doğrulara “öncesiz-sonrasız zorunlu doğrular” adını verir. İkinci türden doğrular deneyden gelen olguların doğrularıdır. Bu yönüyle Leibniz Rasyonalizm ile Empirizmi uzlaştırmaya çalışır.
Leibniz’e göre tanrı bütün varlıkları sürekli uyum içinde bulanacak şekilde düzenlemiştir. Evrende varolan her şey meydana geliş ve akışlarında mekanik bir zorunluluk vardır. Bu nedenle Tanrı evrenin düzenine müdahale etmek zorunda kalmaz. Bu yönüyle Leibniz Deisttir.
Hobbes’un töz anlayışı materyalisttir. Töz niteliğinden olan, ancak cisim olarak düşünülebilir. Töz niteliğinden olan şey bilinç dışındadır. Bu nedenle her töz cisimdir. Ruh bile cisimseldir.
Devlet felsefesini de cisim anlayışına dayandırır. Devlet yapma bir cisimdir der. Devletin yapma olduğu gerçek olmadığından anlaşılır. Devlet bireylerin bir araya gelmesiyle oluşmuş yapma bir kurumdur. Devlette gerçek olan bireylerdir.
İnsan her şeyden önce kendi varlığını ayakta tutmaya ve varlığını sürdürmeye çalışır. Bu da insanı doğadan daha fazla pay almaya sürükler. İnsanların sonsuz isteklerinin karşısında doğanın sınırlı kaynağı vardır. Bu durumda insan insanın düşmanı – kurdu kesilir. Bu birçok savaşları getirilebilir. Bu durumdan insan sözleşme yaparak uzaklaşır. Devlet bireylerin tek tek istekleri yerine birliği olan tek isteği yerine getirmektedir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:17 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
17. Yüzyıl Felsefesi Nedir
A- 17.YY. FELSEFESİ
17. YY. FELSEFESİ İLE RÖNESANS FELSEFESİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
1- 17.yy. dönemi bir durulma dönemidir. Rönesans ile antikçağın eserleri yeniden incelenerek bir uyanış devresi olmuştu ve felsefede çok çeşitlilik vardı.2- 17.yy. Rönesans’ın elde ettiği sonuçları derleyip düzenleyen, bunlarla birliği olan yeni bir dünya görüşü sunmaya çalışan yüzyıldır. Rönesans ise ortaçağdan yeniçağa ulaştıran geçitti.
3- 17.yy. felsefesi formüllerinde tam bir sağlamlığa ulaşıldığı yüzyıldır. Rönesans’ta ana eğilim otoriteden kurtularak yeni bir dünya görüşünü sunmaktı.
4- 17.yy. felsefesinin ana dayanağı ve metodu matematik fiziğidir. Bu nedenle bu yüzyılda Akılcılık akımı etkili olmuştur.
GENEL ÖZELLIKLERI
1. Bu dönemde felsefeya rasyonalizm yani gerçege akilla ulasilabilecegi inanci hakimdir.2. Doga ölçülebilir sayilabilir cinsen birsey olarak kabul edilir. Doga hakkindaki hakkindaki güvenilir bilgiye ölçme ve saynalarla ulasilabilir.Yani fizigin bilhgisine matematik metod uygulanir.
3. Tanri ,doga ile akla ayni ilkeleri vermistir.Bu nedenle doga ile akil , nesneyle zihin arasinda uygunluk vardir.
4. Güvenilir ve kesin bilgnin mükemmel örnegi olarak matematik görünür.
5. Kesin bilgiye ulasmada duyulara güvenilmez.
Bu yüzyılda artık inanç özgürlüğü sayesinde birçok kafadan ses çıkabilmiş ve yeni mezhepler ortaya çıkmıştır ve bunlar aralarında bazen ters düşen yol çizmişlerdir. Bu dönemde ayrıca otoriteden kurtulmanın verdiği özgür düşünce ortamıyla birtakım yeni akımlar ortaya çıkmış. Gerek inanç özgürlüğü gerekse özgür düşüncenin doğurduğu bu kuşkucu-şüpheci ortamda neyin doğru neyin yanlış olduğu belirlenememiştir. İşte bu ortamda güvenilir bir bilgiye ulaştıracak, bir yöntem arayışı ortaya çıkmıştır. Bu arayışlarda Descartes güvenilir bilgi edebilmenin yegâne yolu olarak Matematik yöntemini savunmuştur.
2. 17. YY. DÖNEMİ DÜŞÜNÜRLERİ
RENE DESCARTES (1596 – 1650)
17.yy. ilk büyük filozofudur. Felsefesini yöntem sorunları üzerine kurmuştur. Felsefenin bütün problemleri ile hesaplaşmış ve kendi kuramını, düşüncelerini son derece tutarlı ve kapalı bir sistem olacak şekilde geliştirmiştir. Kendi bilgi sistemini açık-seçik ve sarsılmaz doğrulukla temellendirecek bir bilgi anlayışı arayışına çalışmıştır. Onun bu arayışı Metodik şüphe diye adlandırılan yeni bir yöntem oluşturmasına neden olmuştur.Descartes şüpheyi doğru bilgiye ulaşmada bir araç olarak kullanmıştır. Amacı hiçbir şekilde kuşku içermeyecek kesin bilgiye ulaşmaktır. Olguların bilgisini vermede duyuların etkin rol oynadığını ve zaman zaman insanları yanıltabileceğini belirtir. Bu nedenle bilgi anlayışını oluşturmada ilk adımı her şeyden şüphe ederek başlatır. Bu şüphe deryasında Descartes öyle bir noktaya gelir ki kendi varlığından asla kuşku edemeyeceğini anlar. Bunu şöyle açıklar : “Mademki her şeyden şüpheleniyorum o halde kesin olarak bir şey, benim şüphe duyuyor olduğumdur. Şüphe duyduğum ne ölçüde kesinse, düşünüyor olduğum da o ölçüde kesindir. Çünkü şüphe duymak düşünmek demektir. Düşünemeden şüphe duymak da imkânsızdır. Demek ki düşündüğüm kesinse, düşünen bir varlık olarak varolduğum kesindir.”
Descartes bu akıl yürütmesinden sonra ünlü çıkarımına varır ; “Düşünüyorum o halde varım.” Bu araçsız, doğrudan doğruya kavranan kesin bir bilgidir.
Descartes kendi varlığını kanıtladıktan sonra ikinci adım olarak Tanrının varlığını kanıtlamaya girişir. Bunu da şu şekilde yapar : “Biz eksik varlığız, mükemmel bir varlık değiliz; Eksik varlığın kendi aklıyla mükemmel varlığı bilmesine olanak yoktur. Bildiğine göre Mükemmel varlıkla alakalı bilginin bize mükemmel varlık tarafından verilmiş olması gerekir. Yani Tanrı kendisiyle ilgili bilgileri bizim zihnimize yerleştirmiştir. Biz bu bilgileri doğuştan getiririz.” Descartes bu yönüyle rasyonalisttir.
Descartes, tanrının varlığını kanıtladıktan sonra üçüncü adım olarak varlığın var olduğunu kanıtlamaya çalışır. Tanrı var olduğuna göre âleminde varlığı apaçık hale gelir. Çünkü bu bilgiyi bu mükemmel varlıktan yani aldatma imkânı olmayan bir varlıktan alıyorum. Descartes varlığı sonlu ve sonsuz diye 2’ye ayırır. Sonsuz varlık Tanrı, sonlu varlık ise Madde ve ruhtur. Madde yer kaplayan ruh ise düşünendir. Bu yönüyle Descartes varlık anlayışında Düalist – ikicidir. İnsanı da ruh ve beden gibi iki apayrı varlığın bir araya gelmesinden oluşan birleşim olarak görür. Ona göre hiçbir varlık kendiliğinden hareket etmez. Hareketin nedeni tanrıdır. Nesneler kendi başlarına bir hareketi başlatamaz ve yok edemez. Tanrı evreni yaratırken belli bir plana göre yaratmıştır. Tanrı evreni yarattıktan sonra evrene kendi yasalarını koymuştur. Evren makine gibi mekanik düzene sahiptir. Tanrı evreni yarattıktan sonra evrene müdahale etmez. Bu yönüyle Descartes Deisttir (Deizm). Doğanın yasaları zorunlu ve değişmezdir, bu nedenle doğanın bilgisi kesin ve değişmezdir. Bu nedenle biz açık –seçik bilgiye yani kesin bilgiye ulaşabiliriz.
Descartes insan iradesiyle açık-seçik bilgilere ulaşabileceğini söyler ve bu bilgilerle insan, hayatını düzenlerse ancak o zaman mutluluğa ulaşabilecektir. Ona göre mutluluğu elde etmenin 3 yolu vardır:
- Doğruyu açık – seçik olarak bilmek.
- Doğruyu bütün gücü ile istemek.
- Elde edilmesi imkânsız şeyleri yok saymak ve istememek.
SPİNOZA (1632 – 1677)
Felsefesini töz kavramı üstünde kurmuştur. Doğa ile özdeşleştirilen sonsuz töz tanrı veya doğanın kendisidir. Töz kendi kendinin nedenidir, varlığı başka şeyin varlığına bağlı değildir. Tanrı her şeyin ilk nedenidir. Tanrı kendi özünden evreni zorunlu sonuç olarak yaratandır. Doğa tanrının kendisinden ayrı bir şey değildir. Bu yönüyle Spinoza Panteisttir. Yani ona göre var olan her şeyi tanrı kendi özünden türetmiştir. Var olan her şey tanrısal özün çeşitli şekiller almasından başka bir şey değildir. Yani Spinoza tanrı ile evren arasındaki başkalığı kaldırmıştır. Tanrı ile evren aynı şeylerdir. Tanrı kendi yapıtı olan evrenin içindedir, onun kendisidir; evren tanrısal özün kendisini geliştirmesidir.Töz tektir. Bize töz gibi gözüken şeyler tanrının nitelikleri ve yüklemleridir. Tanrının sonsuz sayıda nitelikleri ve yüklemleri vardır.
Bilgi kuramında bilgiyi 3 ayrı düzeyde sınıflandırır.
1- İlk bilgi insanın varlıklarla etkileşimi sonucunda elde ettiği bilgileridir. İlk bilgiler yeterli değillerdir.
2- İkinci bilgiler bilimsel bilgidir. Bunlar mantıksal çıkarımla sonucu elde edilen tümel önermelerdir.
3- Üçüncü türden bilgiler ise sezgisel bilgidir. Bilimsel bilgiye dayanılarak elde edilen bilgidir. Tanrının bilgisi bu bilgiye örnek olarak gösterilebilir.
Özgür olmak bilgiyle mümkündür. Varlığını koruma ve varlığını sürdürme güdüsü kişinin temel hakkı ve güdüsüdür. Bunu yapabilmesi için yetkin ve güçlü olmak zorundadır. Kişi özgürlüğünü ancak devletle sağlayabilir. Devlet yapay bir örgütlenmedir. Devletin amacı bireylerin özgürlüklerini sağlamak ve bireylerin barış içinde ve güvenli şekilde yaşamalarını sağlamaktır. Devletin egemenlik biçimi demokrasi olmalıdır. Demokrasi akla dayalı sözleşmedir.
LEİBNİZ (1644 – 1716)
Alman felsefesinin kurucusudur. Yöntem anlayışı matematiğe dayanır. Ona göre 2 tür doğru bilgi vardır. Aklın ve olgunun doğrusu. Ona göre birtakım bilgiler doğuştan vardır. Tanrı düşüncesi bu bilgilerin başında gelir. Aklımızda ayrıca bir takım ilke ve doğrularda vardır. Özdeşlik ve Çelişmezlik ilkesi bunlardandır.Aklın kendisinde bulunan doğrulara “öncesiz-sonrasız zorunlu doğrular” adını verir. İkinci türden doğrular deneyden gelen olguların doğrularıdır. Bu yönüyle Leibniz Rasyonalizm ile Empirizmi uzlaştırmaya çalışır.
Leibniz’e göre tanrı bütün varlıkları sürekli uyum içinde bulanacak şekilde düzenlemiştir. Evrende varolan her şey meydana geliş ve akışlarında mekanik bir zorunluluk vardır. Bu nedenle Tanrı evrenin düzenine müdahale etmek zorunda kalmaz. Bu yönüyle Leibniz Deisttir.
THOMAS HOBBES (1588 – 1679)
Hobbes’un felsefesi tutarlı materyalizmdir. Bilgi felsefesi ise Nominalizm ve Sensualizme (duyumculuk) dayanır. Bütün bilgimiz, nesnelerin duyu organlarımız üzerindeki etkilerden oluşur. Bu etkiler nesnelerin kendisinden başka bir şeydir. Duyularımız, dış hareketler yüzünden oluşan subjektif olaylardır. Renk, ses, sıcaklık dediğimiz şeyler subjektiftir.Hobbes’un töz anlayışı materyalisttir. Töz niteliğinden olan, ancak cisim olarak düşünülebilir. Töz niteliğinden olan şey bilinç dışındadır. Bu nedenle her töz cisimdir. Ruh bile cisimseldir.
Devlet felsefesini de cisim anlayışına dayandırır. Devlet yapma bir cisimdir der. Devletin yapma olduğu gerçek olmadığından anlaşılır. Devlet bireylerin bir araya gelmesiyle oluşmuş yapma bir kurumdur. Devlette gerçek olan bireylerdir.
İnsan her şeyden önce kendi varlığını ayakta tutmaya ve varlığını sürdürmeye çalışır. Bu da insanı doğadan daha fazla pay almaya sürükler. İnsanların sonsuz isteklerinin karşısında doğanın sınırlı kaynağı vardır. Bu durumda insan insanın düşmanı – kurdu kesilir. Bu birçok savaşları getirilebilir. Bu durumdan insan sözleşme yaparak uzaklaşır. Devlet bireylerin tek tek istekleri yerine birliği olan tek isteği yerine getirmektedir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:17 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx